18 Nisan 2013 Perşembe

Anneysen ile #ilkyillarinhikayesi

Anneysen ile yeni projesi olan ilkyıllarınhikayesi ni konuşmak üzere EKS Mutfak ta toplandık. Öncelikle davetleri için www.anneysen.com kurucuları olan Pınar Hn. ve Aylin Hn. çok teşekkür ederim. Hem çok faydalı bilgiler öğrendik. Hem de çok keyifli bir gün geçirdik.

İlk yılların hikayesini şöyle özetleyelim. İlk 1000 gün...

Anne karnından başlayan ve 2 yaşına kadar süren zamanı kapsıyor.

Prof.Dr.Benal Büyükgebiz ile konuştuklarımız;

- Sevgi çok önemli ama en önemlisi stressiz olmak,
- Hiç bir besini yememezlik yapmayın. Sevmediğinizi az, sevdiğinizi çok yiyin,
- Cocugun kilosu yasina gore degil boyuna gore degerlendirilmelidir,
- Yogurt demir emilimini azaltmaz. Ispanak ile birlikte yiyebilirsiniz,
- Çocuğun her besini yemesi değil, severek yemesi daha önemlidir,
- Günlük hayatta unuttuğumuz en önemlisi şey SU !!! Çocuğun gözün önünde tutulmalı kolay ulaşılması sağlanması gerekmektedir,
- Bıldırcın yumurtası normal yumurtaya göre daha faydalı gibi bir durum söz konusu değildir. Bıldırcın yumurtası normal yumurtanın anca 4/1 dir.
- Hiç bir besine zehir muamelesi yapmayın. Hiç bir besinden de mucize beklemeyin,
- Çocuğun yemesini istiyorsak önce kendimiz yemeliyiz.

Bu arada www.anneysen.com/buyumecicegi yakında açılacak. Anneler orda resmen bizlere süpriz var.

Sonrasında tüm anneler mutfağa geçtik ve harikalar yarattık :))









Kayra 1 yas doğum günü

Benim çocukluk arkadaşım, canım Ece'min kızının 1.yaşını kutladık. Doğum gününde insan ağlar mı?? İşte ben ağladım :) Herkes pasta kesilirken alkış kıyamet ben üühhhüüü...

Duygulanıyor insan küçücüktük biz o yaşlarda birbirimizle oynarken şimdi çocuklarımız oynuyor :)
Canım Kayram doğum günün kutlu olsun. Sağlıkla, sevgiyle bir ömür geçirmen dileğiyle...

Ataköy Vals Cafe' de kahvaltımızı ettikten sonra pastamızı kestik.




17 Nisan 2013 Çarşamba

Chicco ile Brunch

Chicco dan gelen davet maili uzerine İstinyepark Big Palet te kahvaltı için toplandık. Herşey çok güzeldi. Karşılamaları, güleryüzleri için teşekkürler. Facebook ta yenilenen yüzü ile yeniden karşımızdalar incelemek için tık tık

Blogger annelerle bir arada sohbet ettik. Toplu resimler elime ulaşınca yeniden güncelleme yapacağım.








Etkinliklerin vazgeçilmez cocukları Duru & Berra :)))



7 Nisan 2013 Pazar

Antikköy2

Bloglardan sürekli duyduğum bir yerdi Antikköy..

Bir pazar günü Yeşilköy'e gitmek için evden çıkmıştık oysa.. yolda ani bir kararla Çatalca'ya devam edip Antikköy2 de bulduk kendimizi :) Anlatıldığı kadar varmış. çocuklar için muhteşem bir yer.. Her türlü hayvanlar, parklar..

Sabah 9 da ordaydık 13 gibi çıktık. Zaman nasıl geçti anlamadık bile. Biz kahvaltı ettik, kahvelerimizi içtik ama isteyen öğleden sonra mangal da yakabilir.

Sizede kahvaltı öneririm. Çünkü masalar yakın olduğu için mangal dumanları arasında boğulabilirsiniz :)


Bizim gibi gezenti arkadaşlarımız Küçük ailesi :)


Bebek özlüyorum bazen..


Bisiklet falan tam teşkilat gittik biz :) Papatyalar topladık.


Gazeteler okundu



Oyun oynamanın önemi

Oyun oyun oyun...

Duru ile 24 saat oyun oynasak 25.saat gene oyun ister heralde :))

Tüm çocuklar böyle hayatı oynarak öğreniyorlar. Evet en büyük zevkleri hatta çoğu zaman onlarla iletişim için en büyük en önemli aracımızdır oyun. Biz ailece oynamayı çok seviyoruz..

Geçenlerde Pisikolog, Terapist, Parents dergisi yazarı Tansu Oskay'ın oyun oynamanın önemini konuşmak için toplandık. Bağdat Caddesinde ki Nivokido bize ev sahipliği yaptı. Çok tatlı 2 girişimci annenin açtığı bir oyuncakcı.. Mutlaka bir uğrayın derim Duru orda çok mutlu oldu.. Tüm satılan oyuncakları açık şekilde görebileceğiniz bir yer böylece çocuğunuz o oyuncağı sevip sevmediğini anlayabileceksiniz.

Bu eğitim benim için çok yararlı olduğunu düşünüyorum. Tansu Oskay'ın eğitimleri devam ediyor.. Mutlaka takip edin derim...


#otizmifarketyasamipaylas

Nisan ayı otizm ayı...

#otizmifarketyasamipaylas diyoruz ve bu ortak yayını paylaşıyoruz.

Çok sevdiğim güzel güzeli bir otizm aktivisti ve en önemlisi otizm annesi olan İrem Afşin'ın yazısını olduğu gibi paylaşıyorum.




#2NisanOtizmOrtakYayin /  #otizmifarketyasamipaylas
2 NİSAN DÜNYA OTİZM FARKINDALIK GÜNÜ…NİSAN DÜNYA OTİZM FARKINDALIK AYI….
ORTAK YAYIN YAZISI – M. İREM AFŞİN                                                      2 Nisan 2013
Otizm… Yaşamın farklı bir penceresi…

Nisan… Aylardan bahar. Havada baharın müjdecisi kokular, yavaş yavaş açan çiçekler, cıvıltıları ile hayatımıza neşe katan kuşlar, güneşin sıcak ışığına kavuşan dünya. Nisan, ruhumuzu aydınlık günlerde ferahlattığımız ay.
Nisan, 2008 yılından bu yana, dünya üzerinde yaşayan milyonlarca çocuk ve aileleri için çok başka bir anlam daha taşıyor: OTİZM.
2 Nisan, tüm dünyada otizm konusunda farkındalık yaratarak otizmden kaynaklanan sorunlara çözümler yaratmak amacıyla, 2008 yılında Birleşmiş Milletler tarafından “Dünya Otizm Farkındalık Günü” olarak ilan edildi. Her yıl, “Otizm Farkındalık Ayı” olan Nisan ayı boyunca dünya genelinde otizmin sorunlarını ve çözümleri konuşuluyor, araştırmaların teşvik edilmesi ve erken teşhisle tedavinin yaygınlaştırılması hedefleniyor.
Oğluşum Nazım Özgün ile otizm labirentine adım attığımız o ilk günden bugüne 8 yıl geçti. Otizmin karmaşık fırça darbeleri yüzünden, hayatımızın yol haritasını yeniden tanımladık. Bazen düşününce sanki otizmden önce bir hayatımız yokmuş gibi hissediyorum. Çok eskiden kendini fanusuna kapatmış ruh bebeğimin, şimdi benimle hayatı paylaşması nasıl bir mucizedir, çok iyi biliyorum.
Otizm, doğuştan gelişen, genetik altyapıya dayanan, karmaşık nörolojik-biyolojik tabanlı bir gelişim bozukluğu. Başkalarıyla etkileşimde bulunmayı engelleyerek bireyin kendi iç dünyasıyla baş başa kalmasına yol açan otizm, genellikle 3 yaştan önce ortaya çıkarak çocukların sosyal iletişim, etkileşim ve davranışlarını olumsuz olarak etkiliyor.
Amerikan Sağlık Bakanlığı verilerine göre bugün dünya genelinde okul çağındaki her 88 çocuktan biri otizm teşhisi alıyor. Otizm erkek çocuklarda kız çocuklara oranla 3-4 kat daha fazla görülüyor, her 54 erkek çocuktan biri günümüzde otizm riski taşıyor. Dünyada son yıllarda şeker, kanser ve AIDS dahil olmak üzere bir çok hastalıktan daha fazla sayıda otizm teşhisi alınıyor.
Ülkemizde sağlıklı istatistikler olmaması nedeniyle, Otizm Platformu’nun öngördüğü verilere göre, tahmini olarak 550.000 otizmli birey ile 0-14 yaş grubunda 150.000 civarında otizmli çocuk bulunduğu “varsayılıyor.” Otizmli bireylerin ebeveynleri, kardeşleri, yakın akraba ve çevreleri de hesaba katıldığı zaman, Türkiye’de her ile yayılmış durumda otizmden etkilenen 2 milyondan fazla vatandaşımızdan bahsedebiliriz.
Otizmin kapısını açmak için ilk önemli adım, erken teşhis. Otizm, yaklaşık bir yaş civarında ilk belirtilerini gösteriyor. Annenin sesi ve gülümsemesi gibi sosyal uyaranlara bebeğin tepkisiz kalması veya tepkilerinde yavaşlık olması, göz teması kurmada zorluklar, motor gelişmede ve taklit becerilerinde gecikme, uyku ve yemek düzeninde sorunlar ilk belirtiler arasında sayılabilir. Çok yaygın bir yanlış kanı, özellikle erkek çocukların geç konuştuğu veya anne/babası geç konuşan çocukların da geç konuşacağı düşüncesi… Ve erken teşhis, otizmli çocuğun gerekli eğitim ve tedavileri alarak hayata katılması için ilk önemli adım.
Eğer çocuğunuz;
Ø  Sizinle ve başkalarıyla göz kontağı kurmuyorsa,
Ø  İsmi söylendiğinde veya çağrıldığında dönüp bakmıyorsa, söyleneni işitmiyor gibi davranıyorsa,
Ø  Konuşmada yaşıtlarının gerisinde kalmışsa, başkaları ile söyleşiyi başlatma ya da sürdürmede belirgin bir bozukluğu varsa, basmakalıp, yineleyici (ekolali) ya da özel bir dil kullanarak garip konuşuyorsa veya konuşması hiç gelişmemişse,
Ø  Gözleri sık sık bir şeye takılıp kalıyorsa,
Ø  Anlamsız gülme veya ağlama krizleri varsa,
Ø  Parmağıyla istediği şeyi işaret ederek göstermiyorsa,
Ø  Oyuncaklara amacına uygun oynamayı beceremiyorsa, yaşıtlarının oynadığı oyunlara ilgi göstermiyorsa,
Ø  Ellerini kanat gibi çırpma, parmak uçlarında yürüme, kendi çevresinde veya eşyalar etrafında dönme, sallanma, çırpınma şeklinde garip ve yineleyici hareketleri (stereotipi) varsa,
Ø  Bir şarkının bir bölümünü tekrar tekrar söylemek, dolapların kapaklarını sürekli olarak açıp kapatmak, ayak parmaklarının ucunda odanın bir ucundan öbür ucuna koşturmak, bazı eşyaları döndürmek veya sürekli sıraya dizmek gibi çeşitli ilgi ve davranış takıntıları varsa,
Ø  Günlük yaşamındaki düzen ve program değişimlere aşırı tepkiler veriyor ve uyum sağlayamıyorsa,
Ø  Kendisine ve çevresine yönelik zarar verici davranışlara sahipse,
vakit kaybetmeden teşhis için uzmanlara başvurmak gerekiyor.
Otizmin tedavisi var mı? Otizm, beş bilinmeyenli bir denklem gibi: Nedenleri tam olarak saptanamadığı gibi tek bir kesin tedavisi de günümüzde “henüz” mevcut değil! Otizm, toplumsal fark, ırk, dil, din gözetmiyor, çocuk yetiştirme biçiminizle veya sosyo-ekonomik koşullarınızla da ilgilenmiyor. Genetik faktörlerin yanı sıra, çevresel koşulların – yanlış beslenme, çevre kirliliği, kimyasal maddeler, yanlış ilaç kullanımı, ağır metaller, aşılarda bulunan bazı koruyucu maddeler vb.- otizmi tetiklediği düşünülüyor.
Otizmde biyolojik tedaviler ile ilgili çalışmalar devam ederken, bugün için kabul edilen en önemli tedavi aracı, erken yaşta verilmeye başlanan yoğun bireysel özel eğitim. Doğal gelişim gösteren her çocuğun kendiliğinden öğrendiği her şeyi, otizmli bir çocuğa özel eğitim yardımı ile öğretmek zorundasınız. Bu durum bazen iğneyle kuyu kazmaya benzese bile, her otizmli çocuk kendine göre bir öğrenme biçimine sahip. Önemli olan, kapıyı açacak doğru anahtarı bulmak.
Bilimsel olarak erken yaştaki çocuk için kanıtlanmış yoğun eğitim süresi haftada bireysel ve grup eğitimi olarak 40 saat. Oysa ülkemizde sosyal güvenlik kapsamında “otizm özel eğitim raporlu” çocuklar için aylık 6- 12 saat olan özel eğitim süreci, dünya genelinin oldukça gerisinde kalıyor.
Otizmli çocukların mutlaka eğitim sistemi içinde yer almaları gerekiyor. Çünkü eğitim, otizmli birey için her şeyden önce “tedavi” anlamına geliyor. Otizmi diğer engel gruplarından ayıran en önemli fark;  erken tanı ve erken bireysel/kaynaştırma eğitimiyle otizmli çocukların sorunlarının büyük bir kısmını aşmaları.

Oysa yaşamın gerçeği hiç de böyle söylemiyor size! Oğlum Nazım Özgün ile okul öncesi eğitim, ilkokul ve ortaokul süreçlerinde yaşadıklarımız, ayrımcılık hikayelerinden ibaret.  Otizmli/Aspergerli çocuk, genellikle bilgi eksikliğinden kaynaklanan dirençleri nedeniyle, okul yönetimleri, öğretmenler ve diğer veliler tarafından okulda “istenmeyen çocuk” ilan ediliyor. Kaynaştırma raporlarına rağmen, okul idareleri otizmli kaynaştırma öğrencisinin kaydını almak istemiyorlar. Okul yaşamı esnasında yaşanan sorunların büyük bir kısmını hoşgörü, anlayış ve bilgi yetersizliğinin giderilmesi ile çözebiliriz, yeter ki toplum tarafından yaşamın her anında bizlere dayatılan en büyük “engel” olan ayrımcılığı yok edelim!
Otizmin oldukça karmaşık yapısı, otizmli bireyle birlikte ailesi başta olmak üzere yakın çevresindeki herkesi hayatın tüm evrelerinde etkiliyor. Otizmli bir çocuğun ilerlemesinde en büyük sorumluluk ailelerde, en ağır yük de annelerin omzunda! Otizmden etkilenen bireyin ve ailesinin her şeyden önce yalnız ve ötelenmiş bir hayata mahkum edilmemesi için, özellikle doğal gelişim gösteren çocuk ebeveynlerinin toplumsal yaşamı bizimle paylaşmayı öğrenmeleri gerekiyor.

Oğluşum, benim uğur Böcüğüm, aldığım her nefesin anlamı, yaşam öğretmenim! O’nunla birlikte otizmle mücadele ederken, mutluluğun tek bir bakış veya tek bir kelimeden ibaret olduğunu görme fırsatım oldu. Seslenince dönüp bakması, ağzından tek bir kelime çıkması, ağlayıp öfke krizleri geçirmeden bir tam gün geçirmesi, benimle gezmeye, markete, restorana, sinemaya gidebilmesi, kendini hayatın gündelik akışında veya okul hayatı içinde idare edebildiğini görmek için… yıllarca sabırla bekledim. 

Biz ikimiz,  çok başka bir yerden, büyük bir boşluktan, hiçlikten, sessizlikten, kapalı bir fanusun içinden geliyoruz. Yoku çok, azı fazla, yaşam sevincinin dibine vuran, hayatı farklılıkları ile yaşamayı öğrenmek zorunda kaldığımız bir uçurumun taa en dibinden geliyoruz. Öyle bir yerden geliyoruz ki, “gelmez, düzelmez, hayata katılmaz, konuşmaz, kendini seslendirmez, hayatı anlamaz, anlatamaz, asla paylaşamaz, duygularını gösteremez, hissedemez, arkadaş olamaz, okuyamaz, hiçbir zaman tam öğrenemez, hatta sevemez” demişlerdi… Hepsinin ne kadar boş olduğunu yaşama sımsıkı tutunmasıyla gösteren oğluşumun annesi olmak kadar beni hayatta tanımlayan bir şey yok!

Son 8 yılda ailemiz haline gelen otizm topluluğunun içindeki her otizmli çocuk benim de çocuğum, otizmli anne-babalar ise yoldaşım. Onlardan sadece biri olarak diyorum ki, gündelik hayatın içinde karşılaştığınız ağlayan bir çocuğu yargılayıp, annesine laf etmeden önce bir an düşünün. Çocuğunuzun sınıfında otizmli bir çocuğun da olmasının, farklılıkları yaşayarak öğrenecek kendi çocuğunuza da faydası olacağını lütfen unutmayın.

Her yıl Nisan ayı, Türkiye’de otizm adına yeni umutlar, yeni adımlar demek… Eğer siz de “Otizmin farkındayım, ama fark etmek yetmez, yaşamı paylaşmak gerek!” diyorsanız,  otizmli çocukların ve anne-babalarının seslerine kulak verin, sesimize ses katın, otizmin bilinirliği ve sorunların çözümü için gönüllü destek verin ki, çocuklarımız hep beraber büyüsün J 

Çünkü her çocuk farklılıkları ile yaşamda yer almayı hak eder!
Nisan Dünya Otizm Farkındalık Ayı’nda yaşamı paylaşan herkese yürek dolusu selam olsun!

M. İrem Afşin
Nazım Özgün’ün Annesi
Gönüllü Otizm Aktivisti

OTİZMİ FARK ET, YAŞAMI PAYLAŞ! Kampanyası:
Otizmi fark et, fark ettir! Farkında olman yetmez, yaşamı paylaş! Yaşamı paylaşmak, sorunları paylaşmaktır. Ayrımcılık yapma, otizmliye engel yaratma!
#otizmifarketyasamipaylas http://youtu.be/O-xTwfFbGoo
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...